top of page

İnovasyon ve Avrupa’nın Uzun Vadeli Büyüme Dinamikleri

Avrupa teknoloji ekosistemi son otuz yılda dikkate değer bir gelişim süreci yaşamıştır. Spotify, Adyen, Revolut ve Mistral AI gibi öncü şirketler, kıtanın yenilik kapasitesini açığa çıkararak Avrupa’nın küresel teknoloji sahnesindeki görünürlüğünü artırmıştır. Yapılan araştırmalar, Avrupa’da VC destekli girişimlerin toplam piyasa değerinin trilyonlarca dolara ulaştığını ortaya koymakta, bu durum da kıtanın küresel yatırımcılar açısından cazip bir merkez haline geldiğini göstermektedir.


Elde edilen bu başarıya rağmen, ekosistemin sürdürülebilirliği konusunda önemli zorluklar devam etmektedir. Özellikle ölçeklenme ve uluslararası rekabet aşamalarında dış kaynaklı sermayeye duyulan yüksek ihtiyaç, Avrupa’da yaratılan ekonomik değerin önemli bir kısmının farklı coğrafyalara aktarılmasıyla sonuçlanmaktadır. Bu gelişme, ekonomik faydaların azalmasına yol açarken, uzun vadede stratejik bağımsızlığı da tehdit eden bir unsur haline gelmektedir.


Avrupa’nın sahip olduğu geniş tasarruf havuzları bu noktada öne çıkmaktadır. Kıtadaki emeklilik fonları, uzun vadeli ve istikrarlı sermaye yapısı sayesinde teknoloji yatırımları için doğal bir kaynak olabilecek kapasiteye sahiptir. Ancak mevcut durumda bu fonların VC’lere katılımı son derece sınırlı düzeyde kalmış, bu da inovasyon ekosisteminin potansiyelini tam olarak ortaya koymasını engellemiştir.


Dealroom verilerine göre, finansman eksikliğinin boyutlarını ortaya koyan en somut gösterge, yıllık yaklaşık 375 milyar dolarlık sermaye açığıdır. Bu açık yalnızca girişimlerin büyüme imkânlarını sınırlamakla kalmamakta, aynı zamanda Avrupa ekonomisinin küresel ölçekte rekabet gücünü de olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla sermayenin etkin kullanımı, teknoloji ekosisteminin güçlendirilmesi ve stratejik kırılganlıkların azaltılması açısından kritik öneme sahiptir. Bu çalışmada yapılan değerlendirmeler, Dealroom tarafından yayımlanan Pension Funds – From Savings to Sovereignty raporunda ortaya konan bulgulara dayanmaktadır. Paylaşılan grafikler de yine aynı rapordan alınmıştır.


1. Avrupa Teknolojisinin Yükselişi

Avrupa teknoloji ekosistemi, son otuz yılda kaydettiği ilerleme ile kıtanın ekonomik yapısında kalıcı bir dönüşüm yaratmıştır. Başlangıçta sınırlı örneklerle varlık gösteren girişimler, zamanla farklı sektörlerde küresel liderler çıkararak Avrupa’nın yenilik kapasitesini ortaya koymuştur. Bu süreç, ekonomik değer üretimi, küresel rekabet gücü, istihdam yaratma kapasitesi ve yeteneklerin korunması açısından da kıta için stratejik bir önem taşımaktadır. Bugün Avrupa, geçmişten gelen gecikmeli başlangıcına rağmen, teknoloji alanında giderek daha güçlü bir aktör konumuna yükselmektedir.


1.1 Değer Yaratımı

Avrupa teknoloji ekosisteminde 1990’lı yıllarda ARM, Booking.com ve Just Eat gibi şirketler kıtanın teknoloji alanındaki ilk küresel başarı örneklerini oluşturmuştur. 2000’li yıllarda Spotify, Adyen, Celonis ve Klarna gibi girişimler, Avrupa’nın yalnızca yerel bir pazar olmadığını, küresel ölçekte de rekabet edebilecek şirketler çıkarabildiğini göstermiştir. Son on yılda Revolut, Mistral AI ve Helsing gibi yeni nesil teknoloji firmaları, finans teknolojileri, yapay zekâ ve savunma teknolojileri gibi stratejik sektörlerde kıtanın varlığını daha da güçlendirmiştir.


  • Avrupa’daki VC Destekli Şirketlerin Yıllara Göre Toplam Değeri

ree

Toplamda 3,5 trilyon dolara ulaşan girişim değeri, Avrupa’nın teknolojik gelişiminin yalnızca kısa vadeli bir trend olmadığını, kalıcı ve giderek artan bir ekonomik potansiyele dönüştüğünü göstermektedir. Bu birikim, kıtanın farklı dönemlerde ortaya çıkan yenilikçi dalgaları yakalayabilme kapasitesine işaret etmektedir. Avrupa’nın teknoloji üretimi, başlangıçta ABD’nin gerisinde kalmış olsa da bugün küresel girişimcilik ağında giderek daha belirgin bir yer edinmektedir.


1.2 Küresel Konum

Avrupa, teknoloji girişimciliğinde küresel ölçekte giderek daha güçlü bir konum elde etmektedir. Son beş yıl içinde kıtada yaratılan yeni girişim değeri, küresel toplamın yaklaşık yüzde 17’sine karşılık gelmektedir. Bununla birlikte Avrupa’nın küresel teknoloji arenasındaki yükselişi, San Francisco Körfez Bölgesi veya Çin’in büyük teknoloji merkezleriyle kıyaslandığında bazı sınırlılıklar barındırmaktadır. ABD’nin uzun yıllardır sahip olduğu VC derinliği ve Çin’in devlet destekli teknoloji yatırımları, Avrupa’nın henüz tam anlamıyla eşit bir rekabet zemini yakalayamadığını ortaya koymaktadır. Yine de Avrupa’nın farklı bölgelerinde oluşan “yeni merkezler” – Londra, Berlin, Stockholm ve Paris gibi – girişimcilik ekosisteminin çok kutuplu bir yapıya bürünmesini sağlamaktadır.


  • VC Destekli Firmaların Toplam Değerlerinin Bölgelere Göre Dağılımı

ree

Küresel konum, şirket sayısı veya piyasa değerinin yanı sıra inovasyon alanlarındaki çeşitlilikle de güçlenmektedir. Yapay zekâ, finans teknolojileri, sağlık teknolojileri ve yeşil enerji gibi alanlarda öne çıkan Avrupa merkezli şirketler, küresel rekabetin şekillenmesinde giderek daha kritik bir rol üstlenmektedir.


1.3 İstihdam ve Yetenek

Avrupa teknoloji girişimlerinin ekonomik etkisi, sadece yaratılan piyasa değeriyle sınırlı değildir. Bu şirketler aynı zamanda istihdam kapasitesi açısından da kıtanın ekonomik ve sosyal yapısını dönüştürmektedir. Yüksek gelir seviyesine ulaşan şirketler, nitelikli iş gücü için cazip bir istihdam alanı sunmakta ve yeni yeteneklerin Avrupa’da kalmasını teşvik etmektedir.


Özellikle Birleşik Krallık, bu alanda dikkat çekici bir örnek oluşturmaktadır. Ülkede 250 milyon doların üzerinde gelir elde eden teknoloji şirketlerinin yarattığı istihdam, 200 bini aşarak ekonomik ve politik dalgalanmalara rağmen girişimcilik ekosisteminin gücünü ortaya koymuştur. Benzer bir eğilim, Almanya, Fransa, İsveç ve Hollanda gibi ülkelerde de gözlemlenmektedir.


  • Ekonomik Büyüklüklerine Göre Firma Sayıları

ree

Yetenek boyutunda, Avrupa’nın teknoloji şirketleri yalnızca istihdam yaratmakla kalmamakta, küresel çapta da rekabet edebilecek uzmanlıkların gelişmesine de katkı sağlamaktadır. Mühendislik, veri bilimi, yapay zekâ araştırmaları ve biyoteknoloji gibi alanlarda Avrupa merkezli firmaların sunduğu fırsatlar, kıtanın beşerî sermayesini güçlendirmektedir. Böylece teknoloji şirketleri, ekonomik ve toplumsal dönüşüm açısından da stratejik bir rol üstlenmektedir.


2. Avrupa’nın Sermaye Dönüşümü

Avrupa teknoloji ekosistemi, büyüme potansiyelini gerçekleştirmek için girişimcilik kapasitesinin yanı sıra sermaye yapısının dönüşümüne de ihtiyaç duymaktadır. Yüksek nitelikli girişimler ortaya çıkmasına rağmen, bu şirketlerin küresel ölçekte rekabet edebilmesi için gerekli finansman kaynaklarına erişimde ciddi sınırlılıklar vardır. Avrupa’nın geniş tasarruf havuzları, özellikle emeklilik fonları, bugüne kadar teknoloji yatırımlarına yeterince yönlendirilmemiştir. Bu durum, yaratılan ekonomik değerin önemli bir bölümünün Avrupa dışına çıkmasına yol açmakta ve kıtanın stratejik bağımsızlığını zayıflatmaktadır. Sermaye dönüşümü, sadece ekonomik getirileri artırmak için değil, Avrupa’nın uzun vadeli teknoloji egemenliğini güvence altına almak için de kritik önemdedir.


2.1 Sermaye Açığı

Avrupa teknoloji şirketleri, erken aşamalarda belirli bir yatırım desteği bulabilse de büyüme ve ölçeklenme aşamalarında büyük bir sermaye açığı ile karşı karşıya kalmaktadır. Dealroom verilerine göre, yıllık ortalama 375 milyar dolar düzeyinde bir finansman boşluğu bulunmaktadır. Bu eksiklik özellikle Seri C, Seri D ve halka arz öncesi turlarda belirginleşmekte, şirketlerin küresel rakipleriyle rekabet etme şansını azaltmaktadır.


Bu açığın temel nedenlerinden biri, Avrupa’daki risk sermayesi piyasasının görece küçük ve parçalı yapısıdır. ABD’de tek bir ulusal sermaye havuzu altında derinleşmiş olan girişim finansmanı, Avrupa’da ülke bazlı farklı regülasyonlar, yatırım kültürleri ve likidite koşulları nedeniyle daha dağınık bir görünüme sahiptir. Sonuç olarak Avrupa şirketleri, ölçeklenme aşamasında ya yatırımlarını yurt dışından sağlamak zorunda kalmakta ya da küresel rekabette geride kalmaktadır.


  • Bölgelere Göre VC Yatırımlarının Toplam Değeri (2015-2025)

ree

Bu tablo, bireysel şirketlerin yanı sıra Avrupa’nın bütünsel inovasyon kapasitesi için de risk oluşturmaktadır. Sermaye açığı devam ettiği sürece kıtanın teknoloji şirketleri küresel ligde kalıcı bir yer edinmekte zorlanacak, yeni nesil “decacorn” veya “centacorn” şirketlerin sayısı sınırlı kalacaktır.


2.2 Yabancı Bağımlılık

Avrupa ekosisteminin sermaye açığını telafi etme yöntemi, büyük ölçüde ABD ve Asya merkezli fonlara yönelmektir. Son on yılın verileri, Avrupa’daki büyüme ve ölçeklenme yatırımlarının önemli bölümünün denizaşırı kaynaklardan sağlandığını göstermektedir. Bu bağımlılık, kısa vadede girişimlere sermaye akışı sağlasa da uzun vadede ciddi bir değer kaybına yol açmaktadır.


Yabancı yatırımcıların ağırlığı, Avrupa’da yaratılan ekonomik değerin önemli bir bölümünün kıta dışında birikmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu durum sadece finansal getirilerin kaybı anlamına gelmemekte, stratejik teknolojilerin sahiplik yapısının Avrupa dışına kaymasına da yol açmaktadır. Özellikle yapay zekâ, savunma teknolojileri ve yarı iletkenler gibi stratejik alanlarda dış yatırımcı hâkimiyeti, Avrupa’nın teknoloji bağımsızlığı için bir risk oluşturmaktadır.


  • Avrupa VC Yatırımlarının Kaynaklara Göre Dağılımı

ree

Sonuç olarak Avrupa, bir yandan küresel sermayeye erişimin sağladığı avantajlardan yararlanırken, diğer yandan kendi ekonomik çıkarlarının dışarıya aktarılması sorunuyla karşı karşıyadır. Bu denge, sermaye dönüşümünün en kritik gerekçelerinden birini oluşturmaktadır.


2.3 Emeklilik Fonlarının Rolü

Avrupa’da 15 trilyon doları aşan emeklilik fonu varlıklarına rağmen, bu fonların risk sermayesi yatırımlarındaki payı yok denecek kadar düşüktür. Emeklilik fonları, genellikle düşük riskli sabit getirili enstrümanlara yönelmekte, risk sermayesini ise sınırlı ölçüde tercih etmektedir. Oysa bu fonların uzun vadeli yükümlülükleri, girişim sermayesinin doğasıyla son derece uyumludur.


Basit bir hesapla, emeklilik fonlarının yalnızca %2’sini teknoloji odaklı yatırımlara yönlendirmesi yaklaşık 300 milyar dolarlık bir kaynak yaratabilir. Bu miktar, Avrupa’nın mevcut sermaye açığını kapatabilecek ve ekosisteme küresel ölçekte rekabet gücü kazandırabilecek düzeydedir. Ayrıca, risk sermayesi yatırımları uzun vadede yüksek getiri potansiyeli sunduğundan, fonların kendi yararlanıcıları açısından da ek değer yaratacaktır.


Kuzey Avrupa ülkeleri bu alanda daha dengeli bir tablo sunmaktadır. Danimarka, İsveç ve Hollanda yüksek düzeyde uzun vadeli finansal varlık biriktirmiş, fonlanmamış yükümlülüklerini ise düşük seviyelerde tutmuştur. Bu yapı, emeklilik fonlarının hem bireyler için güvence sağlamasını hem de piyasada etkin yatırım araçları haline gelmesini mümkün kılmıştır.


Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde tablo farklıdır. Tasarruf oranları görece düşük, fonlanmamış yükümlülükler ise yüksektir. Bu durum emeklilik fonlarının büyük bölümünü kısa vadeli ihtiyaçlara yönlendirir ve teknoloji yatırımlarına aktarılabilecek kaynakları sınırlar. Özellikle dağıtım esaslı sistemlerin ağırlığı, uzun vadeli yatırım kabiliyetini daraltan temel unsurdur.


ree

Fonların teknoloji yatırımlarından uzak durmasının ardında, regülasyon kaynaklı sınırlamalar, risk algısı ve kurumsal alışkanlıklar bulunmaktadır. Ancak değişen küresel koşullar, bu statükonun sürdürülemez olduğunu göstermektedir. Avrupa’nın teknoloji egemenliğini güçlendirmek için emeklilik fonlarının aktif rol üstlenmesi artık bir zorunluluk haline gelmiştir.


2.4 Reformlar ve Örnekler

Avrupa’daki bazı ülkeler, emeklilik fonlarının teknoloji yatırımlarına yönelmesini teşvik edecek reformları hayata geçirmiştir. Danimarka, Hollanda ve İsveç gibi ülkeler, fonların uzun vadeli ve risk odaklı varlıklara daha fazla yatırım yapmasını mümkün kılan düzenlemelerle öne çıkmaktadır. Bu ülkelerde, fonların teknoloji girişimlerine katılımı diğer Avrupa ülkelerine kıyasla belirgin biçimde yüksektir.


Fransa’da 2019’da başlatılan Tibi girişimi, 2030 yılına kadar 30 milyar avroluk kurumsal sermayeyi girişim sermayesine yönlendirmeyi hedeflemektedir. Almanya’da Wachstumsfonds benzer bir amaca hizmet etmekte, Birleşik Krallık’ta Mansion House reformları DC emeklilik planlarını teknoloji yatırımlarına açmayı hedeflemektedir. Hollanda’da ise büyük fon yöneticileri APG ve PGGM, yüz milyarlarca avroluk varlıklarını daha riskli yatırım alanlarına kaydırmayı planlamaktadır.


Bu reform girişimleri, Avrupa’nın sermaye dönüşümünü hızlandırmak için umut verici adımlar olarak görülmektedir. Ancak etkili bir dönüşüm için bu çabaların ulusal düzeyde kalmaması, kıta genelinde koordine edilmiş bir stratejiye dönüşmesi gerekmektedir. Yalnızca bu şekilde Avrupa’nın tasarruf havuzları, teknoloji ekosisteminin sürdürülebilir büyümesini destekleyecek düzeye erişebilir.


3. Avrupa Teknoloji Ekosisteminin Stratejik Önemi

Avrupa teknoloji ekosistemi kıtanın uzun vadeli kalkınma stratejileriyle doğrudan ilişkisiyle önem kazanmaktadır. Teknoloji, modern ekonomilerde verimlilik artışının, yeni istihdam alanlarının ve küresel rekabet gücünün başlıca belirleyicisidir. Bunun yanı sıra, yapay zekâ, yarı iletkenler, savunma teknolojileri ve yeşil enerji gibi stratejik sektörler, ekonomik büyüme potansiyelinin yanı sıra siyasi ve jeopolitik bağımsızlık açısından da kritik konumda bulunmaktadır. Avrupa’nın bu alanlardaki konumu, kıtanın küresel güç dengesindeki yerini doğrudan etkilemektedir.


3.1 Ekonomik Büyüme

Teknoloji, son yarım yüzyılda küresel ekonomik büyümenin en temel itici gücü olmuştur. İnternet, mobil iletişim, yapay zekâ ve bulut bilişim gibi yenilikler, piyasa değerinde trilyonlarca dolarlık bir artış yaratmış, verimlilik artışının da en önemli kaynağı haline gelmiştir. Avrupa, bu gelişmelerin bazılarına geç katılmış olsa da son yıllarda özellikle finans teknolojileri, yeşil enerji çözümleri ve sağlık teknolojilerinde küresel ölçekte öne çıkan aktörler üretmiştir.


  • Teknoloji ve Diğer Sektörler Arasındaki Değer Farkı

ree

Ekonomik büyüme boyutunda dikkat çeken noktalardan biri, teknoloji şirketlerinin yüksek katma değer yaratma kapasitesidir. Geleneksel sanayilerin yarattığı büyüme genellikle sermaye yoğunken, teknoloji şirketleri görece daha düşük fiziksel yatırım gereksinimiyle çok daha yüksek bir çıktı yaratabilmektedir. Bu nedenle Avrupa’nın teknolojiye yapacağı yatırımlar, kıtanın uzun vadeli büyüme trendini doğrudan belirleyecektir.


3.2 Stratejik Egemenlik

Teknolojinin stratejik önemi, ekonomik büyüme ile sınırlı değildir. Kritik teknolojiler üzerinde kontrol sahibi olmak, ülkelerin siyasi bağımsızlığı ve güvenliği açısından da belirleyici bir faktördür. Yapay zekâ, siber güvenlik, yarı iletken üretimi, kuantum teknolojileri ve savunma teknolojileri, bugün küresel güç dengelerini doğrudan etkileyen alanlardır.


Teknoloji alanındaki büyük ölçekli şirketlerin dağılımı, küresel güç dengelerini doğrudan etkilemektedir. 1990 sonrasında kurulan ve 100 milyar doların üzerinde değer kazanan girişimlerin büyük bölümü ABD’de ortaya çıkmıştır. Sadece San Francisco Körfez Bölgesi’nde 19 şirketin bu ölçekte başarıya ulaştığı görülmektedir. Amazon, Tesla, Meta, Alphabet ve NVIDIA gibi şirketler, yalnızca ABD’nin değil, dünya ekonomisinin yönünü belirleyen aktörlere dönüşmüştür.


Asya da benzer şekilde önemli bir ağırlığa sahiptir. Çin merkezli Alibaba, ByteDance, Xiaomi ve PDD Holdings gibi şirketler, küresel teknolojik rekabette Asya’nın yerini güçlendirmiştir. Bu şirketler hem sermaye büyüklüğü hem de kullanıcı tabanı ile stratejik üstünlük sağlamaktadır.


Avrupa’daki tablo ise daha sınırlıdır. Spotify, ARM, Booking.com ve DeepMind öne çıkan örneklerdir. Ancak bu dört şirketten üçü ABD kontrolüne geçmiş, yalnızca biri Avrupa borsasında işlem görmeye devam etmektedir. Bu durum, Avrupa’nın geliştirdiği stratejik şirketleri koruma ve büyütme konusunda yeterli sermaye gücüne sahip olmadığını göstermektedir. Kıtada yaratılan değer, çoğu zaman dış kaynaklı yatırımların kontrolüne girmekte ve uzun vadede stratejik bağımsızlık zayıflamaktadır.


Küresel ölçekte teknoloji yatırımları, yalnızca ekonomik değil aynı zamanda jeopolitik bir mesele haline gelmiştir. Avrupa’nın kendi kaynaklarını harekete geçirebilmesi, özellikle de emeklilik fonlarını teknoloji yatırımlarına yönlendirebilmesi, stratejik egemenliğini koruması açısından kritik önem taşımaktadır.


3.3 Gelecek Senaryoları

Avrupa teknoloji ekosisteminin geleceği, sermaye politikalarının nasıl şekilleneceğine ve stratejik yatırımların ne ölçüde destekleneceğine bağlıdır. Mevcut eğilimler devam ettiği takdirde, Avrupa yüksek nitelikli girişimler çıkarmaya devam edecek, ancak değer yaratımı büyük ölçüde yabancı sermaye tarafından kontrol edilecektir. Bu senaryo, Avrupa’nın küresel teknoloji sahnesinde ikincil bir rol üstlenmesine yol açabilir.


Buna karşılık, kıtanın geniş tasarruf havuzlarının – özellikle emeklilik fonlarının – teknoloji yatırımlarına yönlendirilmesi, Avrupa’nın teknoloji egemenliği için dönüştürücü bir etki yaratacaktır. Emeklilik fonlarının yalnızca %2’lik bir payı dahi, 300 milyar dolar düzeyinde yeni kaynak yaratabilir. Bu miktar, kıtanın yıllık sermaye açığını kapatabilecek ve Avrupa’yı küresel teknoloji rekabetinde ön sıralara taşıyabilecek güçtedir.


Teknoloji Dalgalarının Piyasa Değerine Uzun Vadeli Etkisi

ree

Gelecek senaryoları arasında bir diğer ihtimal de, Avrupa Birliği düzeyinde daha bütünleşik sermaye piyasalarının oluşturulmasıdır. Sermaye Piyasaları Birliği (Capital Markets Union) gibi girişimlerin başarıya ulaşması, girişim finansmanının parçalı yapısını ortadan kaldırarak kıta çapında daha derin ve etkin bir yatırım ekosistemi oluşturabilir.


Sonuç ve Değerlendirme

Avrupa teknoloji ekosistemi, son otuz yılda geçirdiği dönüşümle küresel ekonomide kalıcı bir yer edinmiştir. Spotify, Revolut, Adyen ve Mistral AI gibi şirketler yenilikçi ürünler geliştirmekle kalmamış, Avrupa’nın girişimcilik kapasitesini ve küresel rekabet gücünü görünür kılmıştır. Trilyonlarca dolarlık birikmiş değer, kıtanın teknoloji potansiyelinin somut göstergesidir.


Ancak bu başarılara rağmen, ekosistemin sürdürülebilirliği kritik zorluklarla karşı karşıyadır. Büyüme ve ölçeklenme aşamalarında ortaya çıkan sermaye açığı, Avrupa şirketlerinin rekabet gücünü sınırlamakta, ekonomik değerin büyük ölçüde kıta dışına akmasına neden olmaktadır. ABD ve Asya merkezli yatırım fonlarına olan bağımlılık, sadece finansal getirilerin kaybı anlamına gelmemekte, aynı zamanda stratejik teknolojilerin kontrolünün Avrupa dışında yoğunlaşmasına yol açmaktadır.


Avrupa’nın sahip olduğu geniş tasarruf havuzları, bu tabloyu değiştirme kapasitesine sahiptir. Özellikle emeklilik fonlarının uzun vadeli yapısı, teknoloji yatırımları için ideal bir kaynak niteliğindedir. Bugün bu fonların risk sermayesine katılımı yok denecek kadar düşük seviyededir. Ancak, %2’lik bir yönelim, yıllık sermaye açığını kapatabilecek ve ekosistemi küresel ölçekte daha güçlü hale getirebilecek büyüklüktedir. Bu durum, hem emeklilik fonlarının yararlanıcıları için yüksek getiri potansiyeli sunmakta, hem de Avrupa’nın ekonomik ve stratejik egemenliğini güçlendirmektedir.


Önümüzdeki dönemde Avrupa’nın teknoloji geleceği, sermaye dönüşümünün başarısına bağlı olacaktır. Ulusal düzeyde başlatılan reform girişimleri önemli adımlar olmakla birlikte, kıta çapında daha bütünleşik ve koordineli bir sermaye piyasası yaklaşımına ihtiyaç vardır. Sermaye Piyasaları Birliği gibi girişimlerin hayata geçirilmesi, risk sermayesinin derinleşmesini sağlayabilir. Bununla birlikte, emeklilik fonlarının ekosisteme aktif katılımı, Avrupa’nın küresel teknolojide öncü bir aktör olabilmesi için vazgeçilmez bir unsurdur.

Comments


bottom of page