Birleşik Krallık Ticaret Stratejisi
- A.Enes TEKCAN
- Jul 1
- 12 min read
Birleşik Krallık, tarihsel olarak küresel ticaret ağlarının merkezinde yer alan bir ekonomidir. İş ve Ticaret Bakanlığı tarafından yayımlanan “Ticaret Stratejisi”, bu tarihsel konumu yeniden tanımlamayı ve ülkenin mevcut yapısal özellikleriyle değişen küresel bağlamı uyumlu hâle getirmeyi hedefleyen bütüncül bir bakış açısı sunmaktadır. Strateji, ekonomik büyümenin hızlandırılması, ihracat temelli kalkınma, dijitalleşme ve çevresel sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda ticaret yapısının güçlendirilmesini amaçlayan bir politika yaklaşımı geliştirmektedir.
Son yıllarda küresel ticaret sisteminde artan kırılganlıklar, Birleşik Krallık’ın ticaret politikasını yeniden şekillendirme gereğini doğurmuştur. Jeopolitik gerilimlerin, tedarik zinciri kesintilerinin ve korumacı eğilimlerin hız kazanması, kurallara dayalı çok taraflı ticaret sisteminin sürdürülebilirliğini tartışmalı hâle getirmiştir. Bu bağlamda, strateji belgesi uluslararası fırsatların değerlendirilmesinin yanı sıra sistemik risklerin yönetilmesine yönelik politika araçlarını da devreye sokmaktadır.
Stratejinin merkezinde, Birleşik Krallık’ın hizmet ticaretindeki yapısal üstünlüğü yer almaktadır. 2024 itibarıyla 508 milyar sterlin tutarında hizmet ihracatı gerçekleştirilmiş ve bu kalemde dış ticaret fazlası önemli bir ekonomik kaldıraç oluşturmuştur. Finansal hizmetler, hukuk danışmanlığı, yönetim hizmetleri ve Ar-Ge faaliyetleri bu başarıda belirleyici sektörlerdir. Hizmet ihracatının küresel ölçekte dijitalleşme eğilimiyle kesişmesi, ülkenin bu alandaki rekabetçiliğini daha da artırmaktadır.
Strateji, ticaret politikası ile sanayi politikası arasındaki bağı yeniden tanımlamaktadır. Ticaretin dış pazarlara erişim fonksiyonu ile sınırlı bir alan olmadığını, üretim kapasitesinin artırılması, nitelikli istihdam yaratılması ve bölgesel eşitsizliklerin azaltılması gibi alanlarla doğrudan ilişkili olduğu belirtilmektedir. Bu çerçevede, ileri imalat, temiz enerji teknolojileri, yaşam bilimleri ve dijital endüstriler gibi yüksek verimlilik alanlarına yönelen sektörel öncelikler, iç pazarda yapısal dönüşümü desteklerken uluslararası pazarlarda rekabet gücünü artırma potansiyeli de taşımaktadır.
Stratejinin dikkat çeken unsurlarından biri, geleneksel serbest ticaret anlaşmalarının ötesine geçen esnek ve hedefe yönelik işbirliği modellerine açık oluşudur. ABD ile tesis edilen yeni ekonomik çerçeve, bu yaklaşımın somut yansımalarındandır. Hindistan ile sürdürülen kapsamlı ticaret müzakereleri de yüksek büyüme potansiyeline sahip pazarlarla daha derinlemesine ekonomik etkileşim hedefinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Bu tür düzenlemeler, çok taraflı süreçlerin yavaşlığına karşılık, belirli sektörlerde ve belirli kurallarda hızlı kazanımlar elde etme durumunu yansıtmaktadır.
Strateji yalnızca piyasa erişimi veya gümrük vergilerinin indirimi konularına indirgenmemekte; çevresel sürdürülebilirlik, iş gücü standartları, dijital altyapı kapasitesi ve ekonomik güvenlik gibi başlıkları da ticaret politikasının asli bileşenleri arasında konumlandırmaktadır. Bu çok boyutlu yaklaşım, Birleşik Krallık’ın dış ticaretini kısa vadeli kazançlar üzerinden değil, uzun vadeli yapısal uyum ve dirençlilik üzerinden kurgulama hedefiyle uyumludur.
Bu bağlamda, strateji belgesi yalnızca mevcut eğilimleri analiz etmekle kalmayıp; Birleşik Krallık'ın küresel ticaret düzenindeki konumunu yeniden tanımlayacak uzun vadeli hedefleri de şekillendirmeyi amaçlamaktadır. Önümüzdeki dönemde dijital altyapının güçlendirilmesi, hizmet ihracatının daha geniş pazarlara taşınması ve yeşil dönüşüm ekseninde sanayi politikalarının ticaretle bütünleşmesi gibi başlıklar, stratejik yönelimin temel yapı taşlarını oluşturacaktır. Ayrıca, ticaret politikalarının sadece ekonomik değil, jeopolitik ve kurumsal kapasiteyi etkileyen bir araç olarak değerlendirilmesi, yeni küresel düzenin getirdiği belirsizliklere karşı dinamik ve çok katmanlı bir hazırlığı zorunlu kılmaktadır.
Ekonomik Yapı ve Ticaretin Yeri
Birleşik Krallık, küresel ticaret sisteminin sunduğu avantajlardan uzun yıllar boyunca etkin biçimde yararlanmış, açık ekonomi modeli sayesinde ekonomik ve siyasi konumunu pekiştirmiştir. Ancak son yıllarda ortaya çıkan yapısal dönüşümler ve çoklu krizler, bu modelin yeniden değerlendirilmesini zorunlu hâle getirmiştir. Ticaretin ulusal ekonomiyle kurduğu ilişkinin yalnızca dış satım ve ithalat dengeleriyle sınırlı olmadığı; verimlilik artışları, bölgesel kalkınma farklarının giderilmesi, çevresel sürdürülebilirlik ve stratejik tedarik güvenliği gibi çok katmanlı politika alanlarına doğrudan temas ettiği kabul edilmektedir.
Ticaretin ekonomik yapı üzerindeki etkisini anlamak için öncelikle Birleşik Krallık’ın mevcut konumunun doğru bir şekilde tespit edilmesi gerekmektedir. 2024 itibarıyla ülke, nominal büyüklük açısından dünyanın altıncı büyük ekonomisidir. Aynı yıl dış ticaret hacmi, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın yaklaşık %60’ına karşılık gelmiştir; bu oran, ülkenin küresel ekonomik sistemle kurduğu derin bağların nicel bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Bu yüksek dışa açıklık seviyesi, geçmişte DTÖ çatısı altında yürütülen çok taraflı süreçlerin desteklediği öngörülebilirliğe ve düşük maliyetli ticaret ortamına dayanmaktadır. Örneğin, 2000–2016 döneminde DTÖ üyeliği kaynaklı ticaret maliyeti düşüşü, ortalama %13,75 oranında tarifeye eşdeğer bir rahatlama sağlamıştır.
Bununla birlikte, yapısal verimlilik sorunu son yıllarda ticaretin büyüme üzerindeki etkisini sınırlandırmıştır. Birleşik Krallık, özellikle yatırım düzeyi ve toplam faktör verimliliği bakımından OECD ülkeleri arasında nispeten zayıf bir performans sergilemektedir. 2018–2024 arasında G7 ülkelerinin ortalama dış ticaret büyümesi %8 seviyesinde gerçekleşirken, Birleşik Krallık yalnızca %4’lük bir artış kaydetmiştir. Bu farkın büyük ölçüde mal ticaretindeki kalıcı zayıflıktan kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Hizmet sektörüne dayalı ekonomik yapının belirginleşmesi, bu dengesizliği kısmen dengelemektedir. 2024 yılında hizmet ihracatı 508 milyar sterline ulaşarak ithalatın (314 milyar £) oldukça üzerinde gerçekleşmiştir. Başta finansal hizmetler ve profesyonel danışmanlık olmak üzere bazı alt sektörler, toplam hizmet ihracatının %50’sinden fazlasını oluşturmuştur. Bu başarı, hizmet sektörünün uluslararasılaşmasında dilsel, hukuki ve kurumsal avantajların önemli bir rol oynadığını göstermektedir. İngilizcenin küresel düzeydeki yaygın kullanımı ve İngiliz hukuk sistemine duyulan güven, hizmet ihracatını destekleyen başlıca unsurlar arasında yer almaktadır.
Öte yandan, üretim sektörünün toplam ekonomik büyüklük içindeki payı azalmış olsa da bölgesel ekonomiler açısından hâlâ kritik öneme sahiptir. İmalat sanayi, İngiltere genelinde GSYH’nin yaklaşık %9’unu oluştururken, bu oran İskoçya’da %10, Kuzey İrlanda’da %12 ve Galler’de %16 seviyelerine çıkmaktadır. Özellikle ileri teknolojiye dayalı üretim alanlarında (temiz enerji ekipmanları, savunma sistemleri, yaşam bilimleri) Birleşik Krallık’ın ihracat kapasitesi görece yüksektir. McKinsey tarafından yayımlanan bir çalışmaya göre, küresel net sıfır dönüşümüne yönelik mal ve hizmet üretiminde İngiltere’nin 2021–2030 arasında 1 trilyon sterlinlik potansiyel gelir elde edebileceği öngörülmektedir. Benzer şekilde, İklim Değişikliği Komitesi tarafından hazırlanan rapor, bu dönüşümün 2030 yılına kadar 135.000 ila 725.000 arasında yeni istihdam yaratabileceğine işaret etmektedir.
Dış ticaretin ekonomik yapı üzerindeki etkileri yalnızca makroekonomik düzeyde değil, aynı zamanda firma ölçeğinde de gözlemlenmektedir. Araştırmalar, ihracat ve ithalat yapan işletmelerin diğerlerine kıyasla daha yüksek verimlilik düzeyine sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bulgular, küresel rekabetin işletmeleri daha yenilikçi, daha etkin ve daha dinamik hâle getirdiği tezini destekler niteliktedir. Özellikle KOBİ’lerin dış pazarlara açılımı, ölçek ekonomileri yaratma, ürün kalitesini artırma ve yeni yatırım alanlarına yönelme açısından kritik bir eşik olarak değerlendirilir.
Ancak söz konusu fırsatlar, eşit ölçüde erişilebilir değildir. Brexit sonrasında Avrupa Birliği ile ticaret yapan firmaların önemli bir kısmı, gümrük süreçleri, menşe kuralları ve lojistik maliyetlerindeki artış nedeniyle ihracattan çekilmiştir. Tahminlere göre yaklaşık 16.400 işletme AB’ye ihracatı durdurmuştur. Bu durum, özellikle dış pazarlara erişimi daha sınırlı olan küçük ölçekli işletmelerin büyüme ve verimlilik potansiyelini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu zorluklara karşın, hizmet ticaretinde AB ile ilişkiler görece daha dirençli seyretmiş; 2024 itibarıyla hizmet ihracatı, 2018 düzeyine göre reel olarak %12 oranında artış göstermiştir.
Birleşik Krallık’ın ekonomik yapısı ve ticaret bileşenleri, ülkenin yeni dönemde izleyeceği ticaret politikalarının tasarımı açısından belirleyici rol oynamaktadır. Gerek sektörel dağılım gerekse bölgesel dinamikler, farklılaşmış politika araçlarını ve hedef odaklı müdahaleleri zorunlu kılmaktadır. Bu çerçevede, ticaret stratejisi sadece dış pazarlara açılımı değil, aynı zamanda yurt içi üretim sisteminin rekabet gücünü artırmayı da temel önceliklerinden biri olarak tanımlamaktadır.
Brexit Sonrası Ticarette Yeni Dönem
Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılması, ülkenin dış ticaret yapısında yapısal bir kırılma yaratmış ve yeni ticaret politikalarının şekillenmesinde belirleyici olmuştur. AB üyeliğinin sona ermesiyle birlikte, 47 yıl boyunca ortak gümrük politikaları ve serbest dolaşım kuralları altında işleyen ticaret düzeni, yerini daha karmaşık, çoğu zaman maliyetli ve teknik engellerle çevrili bir yapıya bırakmıştır. Bu geçişin etkileri, özellikle küçük ve orta ölçekli ihracatçılar üzerinde görülmüş; yeni gümrük yükümlülükleri ve mevzuat farklılıkları, birçok firmanın ihracat faaliyetlerinde aksamalara neden olmuştur.
2024 yılı itibarıyla Avrupa Birliği, Birleşik Krallık’ın en büyük ticaret ortağı olmaya devam etmektedir. Toplam ticaret hacmi 813 milyar sterlin düzeyinde gerçekleşmiş, bu rakam ülkenin toplam dış ticaretinde önemli bir ağırlık taşımaya devam etmiştir. İhracatın yaklaşık %42’si AB ülkelerine yapılmış; özellikle imalat sanayi, tarım-gıda ürünleri ve ilaç sektörü gibi alanlarda karşılıklı ticaret ilişkileri sürdürülmüştür. Ancak 2018’e kıyasla AB ile olan ticarette %2 oranında bir daralma meydana gelmiştir. Buna karşılık AB dışı pazarlarla yapılan ticaret %9 oranında artmıştır. Bu değişim, Birleşik Krallık’ın ticaret coğrafyasını çeşitlendirme çabalarının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Brexit sonrasında uygulamaya giren yeni gümrük ve düzenleyici engeller, özellikle AB pazarına bağımlı KOBİ’ler üzerinde baskı oluşturmuştur. Resmî tahminlere göre, yaklaşık 16.400 küçük ve orta ölçekli işletme AB’ye yönelik ihracat faaliyetlerini sonlandırmak zorunda kalmıştır. Bu işletmelerin önemli bir kısmı, karmaşık sertifikasyon süreçleri, gümrük beyannameleri, taşıma gecikmeleri ve ek maliyetler nedeniyle pazarda tutunamamıştır. Bu durum, yalnızca dış ticaret hacminde daralma yaratmakla kalmamış; aynı zamanda yerel istihdam, bölgesel kalkınma ve firma ölçeklenebilirliği üzerinde de olumsuz etki bırakmıştır.
Birleşik Krallık, bu değişen yapı karşısında küresel ölçekte yeni ekonomik ortaklıklar kurma stratejisine yönelmiş ve AB dışı ülkelerle kapsamlı ticaret anlaşmaları tesis etme sürecini hızlandırmıştır. 2025 itibarıyla Hindistan ile tamamlanan Serbest Ticaret Anlaşması, bu stratejinin somut örneklerinden biridir. Anlaşma, iki ülke arasındaki tarifelerin azaltılması, hizmet ticaretinin kolaylaştırılması ve yatırım rejimlerinin karşılıklı uyumlaştırılmasını içeren geniş bir çerçevede tasarlanmıştır. İngiliz işletmeleri açısından bu anlaşmanın yılda yaklaşık 400 milyon sterlin gümrük vergisi tasarrufu sağlayacağı öngörülmektedir. Bu miktarın, anlaşmanın yürürlükte kalacağı on yıl içinde toplam 900 milyon sterline ulaşması beklenmektedir.
ABD ile ilişkiler ise sektörel iş birliği çerçevesinde ilerlemektedir. Otomotiv, havacılık, ilaç ve çelik gibi stratejik sektörlerde yapılan anlaşmalarla 320.000 kişilik bir istihdam alanı korunmakta ve geliştirilmekte; ayrıca karşılıklı yatırımların toplam hacmi 1,2 trilyon sterlini aşmaktadır. Bu ilişkiler, yalnızca ticaret değil, aynı zamanda teknoloji, güvenlik ve veri politikaları alanlarında da stratejik uyumun göstergesi olarak değerlendirilmektedir.
Birleşik Krallık’ın ticaret coğrafyasını genişletme hamlelerinden bir diğeri de Trans-Pasifik Ortaklığı için kapsamlı ve aşamalı anlaşmaya (CPTPP) katılım olmuştur. Bu anlaşma, dünya GSYH’sinin yaklaşık %14’ünü temsil eden bir ekonomik bloğu kapsamaktadır. Anlaşmaya taraf olmak, Birleşik Krallık’ın Asya-Pasifik bölgesindeki pazarlara daha kolay erişim sağlamasına olanak tanımış; aynı zamanda dijital ticaret, yatırım koruması ve rekabet politikası gibi alanlarda da yeni kurumsal standartlara entegre olmasını mümkün kılmıştır.
Bu yeni dönemde, Birleşik Krallık’ın ticaret politikası daha esnek, çok yönlü ve risk çeşitliliğini gözeten bir yapıya evrilmiştir. AB ile yaşanan yapısal ayrışmanın ekonomik maliyetleri belirgin olmakla birlikte, bu süreç küresel ortaklık ağlarını genişletme ve yeni pazar fırsatları oluşturma bakımından da bir dış politika kaldıracı işlevi görmektedir. Özellikle yükselen ekonomilerle kurulan ticari ilişkiler, orta ve uzun vadede Birleşik Krallık ekonomisinin yeniden dengelenmesi açısından kritik önemdedir.
Hizmet Sektörü ve Dijital Ticaret
Birleşik Krallık ekonomisinin dış ticaret yapısında hizmetler sektörü uzun süredir belirleyici bir ağırlığa sahiptir. Sanayileşmiş ekonomiler arasında hizmet ihracatının toplam ihracat içindeki payı bakımından ön sıralarda yer alan ülke, bu yapısal avantajını yalnızca geleneksel alanlarla sınırlı tutmamış; dijitalleşme ekseninde gelişen yeni hizmet modelleriyle de çeşitlendirmeyi başarmıştır. Bu durum, küresel ticarette üretim merkezli paradigmadan hizmet odaklı bir düzene geçişte Birleşik Krallık’ın konumunu güçlendirmiştir.
2024 itibarıyla Birleşik Krallık toplam ihracatının %58’i hizmet sektöründen elde edilmiştir. Bu oran, ülkenin dış ticaretinde mal-hizmet dengesinin açık biçimde hizmetler lehine olduğunu göstermektedir. Aynı yıl hizmet ihracatı 508 milyar sterlin seviyesine ulaşmış, ithalatı ise 314 milyar sterlin olarak gerçekleşmiştir. Elde edilen dış ticaret fazlası 194 milyar sterlin düzeyinde olup, küresel ölçekte yalnızca ABD’nin gerisinde kalmaktadır. Bu fazlanın büyük kısmı, finansal hizmetler, hukuk ve danışmanlık, muhasebe, reklamcılık ve seyahat gibi alt sektörlerden kaynaklanmaktadır. Nitekim, profesyonel ve finansal hizmetler, toplam hizmet ihracatının %50’sinden fazlasını oluşturmuştur.
Hizmet ticaretinin yapısal gücü, dijital dönüşümle daha da derinleşmiştir. Özellikle dijital hizmetlerin ihraç edilebilirliğini artıran teknolojik altyapıların gelişimi, Birleşik Krallık'ın bu alandaki rekabet üstünlüğünü pekiştirmiştir. Ülkede yaklaşık 3,2 milyon kişi dijital hizmet ihracatıyla doğrudan veya dolaylı olarak ilişkili alanlarda istihdam edilmektedir. Sınır ötesi e-ticaret hacmi 2021 yılı itibarıyla 77,8 milyar sterlin düzeyine ulaşmış; bu büyüklük, perakende sektöründe dijital platformların belirleyici konumunu teyit etmiştir. Dijitalleşmenin yaygınlaşmasıyla birlikte, veri barındırma, siber güvenlik, bulut çözümleri ve yapay zekâ destekli hizmet paketleri, ihracat kalemleri arasında giderek daha fazla yer tutmaktadır.
Hizmet ve dijital ticaretteki bu ivmeye karşın, küresel düzeyde dijital ticaretin önünde ciddi yapısal engeller bulunmaktadır. Dünya genelinde dijital ticaret önündeki düzenleyici engeller, 2009–2019 arasında iki katına çıkmıştır. Bu engeller, çoğu zaman veri yerelleştirme zorunlulukları, dijital ürünlerdeki tarifeler, teknik uyum süreçleri ve güvenlik odaklı kısıtlamalar şeklinde ortaya çıkmaktadır. Söz konusu gelişmeler, hizmet ihracatçılarının farklı pazarlar arasında ölçeklenmesini zorlaştırmakta; özellikle KOBİ düzeyindeki firmalar için maliyet baskısı yaratmaktadır.
Birleşik Krallık, bu engelleri aşmak ve dijital ticareti kolaylaştırmak amacıyla hem ikili hem çok taraflı düzeyde çeşitli düzenlemelere öncülük etmektedir. İkili ticaret anlaşmalarına dijital ticaret başlıklarının eklenmesi, veri akışı serbestisi ve elektronik belgelerin tanınması gibi unsurlar, bu yeni dönemin başlıca müzakere alanlarıdır. Örneğin, CPTPP’ye katılım çerçevesinde Birleşik Krallık, dijital ticaretin serbestleştirilmesine yönelik hükümlerin daha da geliştirilmesi yönünde tekliflerde bulunmuştur. Benzer şekilde, Hindistan ve Avustralya ile yapılan anlaşmalarda da dijital hizmet sağlayıcıların piyasaya giriş şartlarının sadeleştirilmesi hedeflenmiştir.
Yapılan düzenlemelerin tamamlayıcısı olarak, iç piyasada dijital altyapının ve düzenleyici şeffaflığın artırılmasına yönelik adımlar da atılmaktadır. Elektronik belge kullanımının yasal statü kazanması, dijital imza ve e-fatura gibi uygulamaların yaygınlaştırılması, dijital hizmet ihracatını kolaylaştıran kurumsal çerçevenin temelini oluşturmaktadır. Bu altyapının geliştirilmesi, kamu idaresinin etkinliğini artırmakta ve ihracatçının işlem süresini ve maliyetini azaltarak rekabet gücünü yükseltmektedir.
Hizmet ve dijital ticaret alanlarındaki bu eğilimler, Birleşik Krallık'ın küresel ticaret içindeki özgün pozisyonunu daha da belirginleştirmektedir. Mal ticaretinin jeopolitik risklere açık yapısına karşılık, hizmetlerin dijitalleşme ile birlikte esnek ve ölçeklenebilir karakter kazanması, ülkenin büyüme stratejisiyle yapısal bir uyum sergilemektedir. Ticaret politikasının bu alana yöneltilmesi, yalnızca dış ticaret fazlasını artırmakla kalmamakta; aynı zamanda yüksek katma değerli, nitelikli istihdam oluşturan ve uluslararası normlara uyumlu bir ekonomik modelin inşasını da desteklemektedir.
Temiz Enerji ve İleri Teknolojiler
Birleşik Krallık’ın dış ticaret stratejisi, mevcut pazarlarda rekabet gücünü korumayı hedeflerken, geleceğin ekonomi politikalarında belirleyici olacak sektörlerde yapısal üstünlük kurmayı da amaçlamaktadır. Bu kapsamda, temiz enerji ve ileri teknolojiler, ticari kazanç sağlamanın ötesinde; iklim hedeflerine ulaşma, tedarik zincirlerini güçlendirme ve yenilik kapasitesini artırma gibi stratejik işlevler üstlenmektedir. Dış ticaret politikası bu alanlarda ekonomik fırsatları harekete geçirecek, yerli üretimi teşvik edecek ve küresel normların belirlenmesinde ülkenin etkinliğini artıracak biçimde konumlandırılmaktadır.
2023 yılı itibarıyla temiz enerji sektörü, Birleşik Krallık ekonomisinin genel büyüme hızının yaklaşık üç katı oranında genişlemektedir. Bu hızlı gelişim, net sıfır karbon hedefleri doğrultusunda hayata geçirilen kamu politikaları ve özel sektör yatırımlarıyla desteklenmektedir. Ulusal düzeyde yapılan hesaplamalara göre, 2021–2030 döneminde yalnızca temiz enerjiye yönelik ihracatın, toplamda 1 trilyon sterlinlik potansiyel gelir yaratma kapasitesi bulunmaktadır. Bu potansiyel, rüzgâr türbinlerinden batarya teknolojilerine, hidrojen üretim sistemlerinden karbon yakalama ve depolama altyapısına kadar geniş bir sektörel yelpazeyi kapsamaktadır.
Temiz enerji dönüşümünün istihdam üzerindeki etkisi de dikkate değerdir. İklim Değişikliği Komitesi’nin tahminlerine göre, yeşil dönüşümün ivme kazanmasıyla birlikte 2030 yılına kadar bu alanda 135.000 ila 725.000 arasında yeni istihdam yaratılması beklenmektedir. Bu geniş aralık, dönüşümün başarısını belirleyecek olan teknoloji yatırımları, yerli üretim kapasitesi ve iş gücü dönüşüm programlarının etkinliğiyle doğrudan ilişkilidir. Ticaret stratejisi ise, bu süreci ihracat olanakları ile besleyecek şekilde kurgulanmaktadır. Özellikle temiz teknolojilerin uluslararası pazarlara erişimi için finansman desteği, ihracat kredileri ve hedef ülke düzenlemelerine uyum konularında özel politika araçları geliştirilmektedir.
İleri teknolojiler başlığı altında en hızlı gelişen alanlardan biri yapay zekâdır. Halihazırda Birleşik Krallık’ta yapay zekâ sektörünün GSYH’ye katkısı 5,8 milyar sterlin düzeyindedir. Bu alan doğrudan 60.000 kişiye istihdam sağlamakta, ayrıca finans, sağlık, lojistik ve üretim gibi çok sayıda sektörde dolaylı verimlilik artışları yoluyla katma değer üretmektedir. Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından yapılan modellemeye göre, yapay zekânın verimlilik üzerindeki etkisi yıllık bazda %1,5’e kadar ekonomik büyüme sağlayabilir. On yıllık projeksiyonlar ise toplam ekonomik katkının 470 milyar sterlin düzeyine ulaşabileceğini ortaya koymaktadır.
İleri teknolojilerin ihracatla desteklenmesi, ekonomik getirilerin ötesinde, küresel rekabet gücünün artırılması açısından önemli bir rol oynamaktadır. ABD, Çin ve Avrupa Birliği gibi büyük oyuncular, stratejik teknoloji alanlarında korumacı eğilimler göstermekte; devlet destekleri, kamu alımları ve regülasyonlar yoluyla kendi üreticilerini güçlendirmektedir. Birleşik Krallık, bu eğilimleri dikkate alarak, teknoloji ihracatına yönelik destek rejimini çeşitlendirmiştir. Özellikle erken aşama firmaların uluslararası pazarlara açılmasında karşılaşılan fikri mülkiyet, teknik standart ve pazar erişim sorunlarına karşı teknik danışmanlık ve finansal destek sağlanmaktadır.
Temiz enerji ve ileri teknolojiler, sektörel büyüme potansiyelinin ötesinde, Birleşik Krallık’ın dış ticaret modelinde yaşanan yapısal dönüşümün merkezinde yer almaktadır. Bu alanlarda sağlanacak dış satım başarıları, ülkenin sadece ekonomik değil, diplomatik, çevresel ve teknolojik kapasitesinin de küresel düzeyde kabul görmesini mümkün kılacaktır.
Ticaret Korunması ve Ekonomik Güvenlik
Küresel ekonomik ortamda artan jeopolitik riskler, enerji krizleri, tedarik zinciri kırılmaları ve korumacı politikaların yaygınlaşması, ticaretin güvenliğini ve sürekliliğini stratejik bir mesele hâline getirmiştir. Bu bağlamda Birleşik Krallık, ticari çıkarlarını korumaya yönelik kurumsal yapıları güçlendirmekte ve dış kaynaklı şoklara karşı daha esnek bir tepki kapasitesi inşa etmeyi hedeflemektedir. Ticaret politikası, piyasa erişimini kolaylaştırmanın yanı sıra, dışsal tehditlere karşı koruyucu ve dengeleyici bir mekanizma işlevi de görmektedir.
2023–2024 yılları arasında dünya genelinde uygulamaya konulan yaklaşık 4.000 endüstriyel politika tedbiri, serbest ticaret sisteminin kırılganlığını ve devlet müdahalesinin yükselişini gözler önüne sermektedir. Bu önlemlerin önemli bir kısmı, yerli sanayiyi koruma, stratejik üretim alanlarında bağımlılığı azaltma ve dış rekabeti sınırlama amacını taşımaktadır. Birleşik Krallık, bu eğilimi dikkate alarak ulusal düzeyde hem savunmacı hem de proaktif mekanizmaları eş zamanlı olarak devreye sokmuştur.
Bu kapsamda kurulan “Economic Security Advisory Service”, sektörel risk analizleri üretmekte ve politika yapıcılarla işletmeleri potansiyel tehditlere karşı bilgilendirmektedir. Söz konusu yapı; jeopolitik kırılganlıklar, teknoloji bağımlılığı, enerji arzı riskleri ve iklim değişikliğine bağlı kesintiler gibi çok boyutlu tehditleri bütüncül biçimde izlemektedir. Servisin hazırladığı analizler, kamu kurumlarının önleyici tedbir geliştirmesinde ve işletmelerin stratejik planlama süreçlerinde temel referans olarak kullanılmaktadır.
Buna ek olarak, “Supply Chain Centre”, özellikle kritik sektörlerde dış tedarik bağımlılığını azaltma ve tedarik kaynaklarını çeşitlendirme yönünde veri temelli bir yaklaşım sunmaktadır. Merkezi yapılar, sanayi stratejisiyle eşgüdümlü biçimde çalışmakta; tıbbi ürünler, yarı iletkenler, temiz enerji ekipmanları gibi stratejik öneme sahip alanlarda alternatif tedarik ağlarının oluşturulmasını desteklemektedir. Bu yaklaşım, yalnızca arz güvenliğini artırmakla kalmayıp; aynı zamanda kriz dönemlerinde üretim devamlılığını da garanti altına almayı hedeflemektedir.
Ticaretin güvenliği, üretimin yanı sıra ticaretin adil koşullarda yürütülmesini sağlamaya yönelik düzenlemeleri de kapsamaktadır. Birleşik Krallık, bu amaçla ticaret savunma araçlarını yeniden yapılandırma sürecine girmiştir. Antidamping, sübvansiyon karşıtı tedbirler ve koruma önlemleri, daha çevik, erişilebilir ve kanıta dayalı biçimde tasarlanmakta; özellikle yerli üreticilerin rekabet baskısı altında kaldığı sektörlerde koruyucu müdahalelerin daha hızlı uygulanması sağlanmaktadır.
Küresel ticaret sisteminin işleyişine katkı sağlamak amacıyla Birleşik Krallık, Dünya Ticaret Örgütü'nün çözümsüz kalan temyiz mekanizmasına alternatif olarak geliştirilen “Multi-Party Interim Appeal Arbitration Arrangement” sistemine katılım göstermiştir. Bu sistem, çok taraflı uyuşmazlıkların çözümünde kurumsal boşlukların yaratabileceği istikrarsızlığı önlemeyi ve Birleşik Krallık’ın kurallara dayalı uluslararası ticaret sistemine olan bağlılığını sürdürmesini sağlamaktadır.
Ticaret güvenliği ve koruma politikaları, yalnızca kriz dönemlerine özgü geçici araçlar olarak değil; uzun vadeli ekonomik dayanıklılığın inşasında merkezi bir rol üstlenmektedir. Birleşik Krallık’ın dış ticaret yaklaşımı, ticari çıkarların korunması, yerli üretimin güçlendirilmesi, stratejik dış bağımlılıkların azaltılması ve kurallara dayalı küresel sistemin işleyişine katkı sağlanması hedeflerine dayanmaktadır.
Genel Değerlendirme
Birleşik Krallık’ın dış ticaret stratejisi, küresel belirsizliklerin arttığı ve çok taraflı sistemin zayıfladığı bir dönemde, ekonomik özerklik, esneklik ve teknoloji odaklı büyüme arayışlarını önceleyen bir politika yaklaşımı sunmaktadır. Gelecek dönemde dijital altyapının güçlendirilmesi, hizmet ihracatının farklı coğrafyalara yayılması, yeşil dönüşümün desteklenmesi ve ticaretin sanayi politikalarıyla bütünleşik şekilde yürütülmesi, stratejinin yönünü tayin eden başlıca gelişmeler olacaktır.
Dış ticaret politikasının geleneksel çerçevesi, piyasa erişimi ve gümrük tarifelerinin ötesine taşınarak, ekonomik güvenlik, stratejik teknoloji kapasitesi ve sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle daha yakın ilişkili hâle gelmektedir. Bu yeni anlayış, yalnızca dış talep odaklı bir ihracat artışını değil; iç üretim kapasitesinin güçlendirilmesi, yerli firmaların küresel değer zincirlerine entegrasyonu ve stratejik sektörlerde yapısal üstünlük oluşturulmasını da hedeflemektedir.
Birleşik Krallık’ın çok taraflı anlaşmalara yönelmesi ve dijital, çevresel ve teknik standartlar alanında yeni normların oluşumuna katkı sunması, ülkenin dış politika araçlarını çeşitlendirmektedir. Hindistan, ABD ve CPTPP gibi aktörlerle kurulan yeni ortaklıklar, yalnızca coğrafi çeşitlenmeyi değil, aynı zamanda yeni nesil iş birliği modellerini de beraberinde getirmektedir.
Stratejinin uygulanmasında sağlanacak başarı, dış ticaretin ekonomik büyüme üzerindeki etkisini kalıcı hâle getirecek; aynı zamanda Birleşik Krallık’ın küresel düzeyde etkili, dirençli ve norm üreten bir aktör olarak konumunu pekiştirecektir.




Comments