Birleşik Krallık Otomotiv Sektöründe Gelişmeler
- A.Enes TEKCAN
- Aug 13
- 4 min read
Otomotiv endüstrisi, sanayi üretiminin yüksek katma değerli ve geniş istihdam sağlayan alanlarından biri olarak gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için stratejik öneme sahiptir. Birleşik Krallık, 20. yüzyılın büyük bölümünde otomotiv üretiminde Avrupa’nın önde gelen ülkelerinden biri olmuş, özellikle lüks araç segmentinde küresel ölçekte marka değeri oluşturmuştur. Ancak son yıllarda üretim hacminde yaşanan keskin düşüş, yatırım eğilimlerindeki zayıflama ve küresel rekabet baskısı, sektörün geleceğine ilişkin soru işaretlerini artırmaktadır.
Bu gerilemenin etkileri yalnızca Birleşik Krallık ile sınırlı kalmayacak; ülkenin otomotiv pazarı ile güçlü ticari bağları olan ülkeleri doğrudan ve dolaylı biçimde etkilenecektir. Türkiye’nin otomotiv sektörü hem ihracat hem de tedarik zinciri bağlamında Birleşik Krallık ile entegre bir yapıdadır. Dolayısıyla otomotiv endüstrisinde yaşanacak uzun süreli bir durgunluk, Türk otomotiv ihracatçıları için hem pazar daralması hem de tedarik zinciri riskleri anlamına gelecektir.
Society of Motor Manufacturers and Traders (SMMT) verilerine göre 2025 yılının ilk yarısında Birleşik Krallık’ta toplam 417 bin araç üretilmiştir. Bu, 1953 yılından bu yana kaydedilen en düşük yarıyıl üretim hacmidir. Yıl genelinde ise üretimin 755 bin araç seviyesinde gerçekleşmesi beklenmekte olup, bu rakam COVID-19 pandemisinin yarattığı ağır ekonomik daralma dönemindeki üretim seviyelerinin dahi gerisinde kalmaktadır.
Yıllara Göre Üretilen Otomotiv Sayısı

Otomotiv sektörünün Birleşik Krallık ekonomisindeki yapısal ağırlığı dikkate alındığında, bu gerilemenin etkileri çok boyutludur. Sektörün yıllık ekonomik katkısının yaklaşık 22 milyar sterlin olduğu tahmin edilmekte ve doğrudan üretim hatlarında, yan sanayide, lojistik ve hizmet sağlayıcılarında toplamda yaklaşık 200 bin kişiye istihdam sağlamaktadır. Bu istihdamın niteliği, çoğunlukla yüksek vasıf gerektiren teknik pozisyonlardan, mühendislik ve Ar-Ge alanlarına kadar uzanmakta; dolayısıyla üretim hacmindeki gerileme yalnızca iş kaybına değil, aynı zamanda ülkedeki teknik bilgi birikiminin erozyonuna da yol açma potansiyeline sahiptir.
Bölgesel açıdan değerlendirildiğinde, otomotiv üretim tesislerinin önemli bir bölümü, sanayisizleşme sürecinden tarihsel olarak olumsuz etkilenmiş ve ekonomik çeşitliliği sınırlı bölgelerde konumlanmıştır. Midlands, Kuzey Doğu İngiltere ve Kuzey Galler gibi bölgeler, otomotiv endüstrisi yatırımlarının sağladığı doğrudan istihdamın yanı sıra, tedarik zincirine entegre küçük ve orta ölçekli işletmeler aracılığıyla da yerel ekonomiyi desteklemektedir. Bu nedenle, fabrikaların kapanması veya üretim kapasitesinin düşürülmesi, sadece çalışanlarla sınırlı kalmayıp, bu üretim ekosistemine bağlı onlarca farklı sektörü de zincirleme biçimde etkileyecektir.
Ayrıca otomotiv endüstrisi, Birleşik Krallık’ta mühendislik, malzeme bilimi ve endüstriyel tasarım gibi yüksek katma değerli alanlarda uzmanlaşmış iş gücünün gelişiminde kritik rol oynamaktadır. Üretim kapasitesindeki gerileme, bu alanlarda kariyer fırsatlarının daralmasına, genç mühendis ve teknisyen adaylarının sektöre yönelme motivasyonunun azalmasına ve uzun vadede nitelikli iş gücü arzında ciddi açıkların oluşmasına yol açabilir. Bu durum, özellikle ülkenin elektrikli araç dönüşümü ve yeni nesil üretim teknolojilerine geçiş hedefleri açısından stratejik bir risk unsuru oluşturmaktadır.
Düşüşün Temel Nedenleri
Küresel Tedarik Zinciri Sorunları: Pandemi dönemiyle başlayan yarı iletken krizi, lojistik darboğazları ve hammadde teminindeki kesintiler, Birleşik Krallık’taki üreticileri doğrudan etkilemiştir. Özellikle küresel tedarik zincirlerine yüksek oranda bağımlı olan İngiliz otomotiv sektörü, bu süreçte üretim planlarını sık sık revize etmek zorunda kalmıştır.
Brexit Sonrası Ticaret ve Yatırım Belirsizlikleri: Avrupa Birliği’nden ayrılma süreci, gümrük prosedürlerinin yeniden düzenlenmesi, sertifikasyon süreçlerinin farklılaşması ve yatırım kararlarında temkinli yaklaşım gibi unsurları beraberinde getirmiştir. Tarife dışı engeller ve lojistikte artan işlem süreleri, özellikle AB pazarına ihracata bağımlı üreticiler için maliyet artışına yol açmıştır.
Yüksek Enerji ve İşgücü Maliyetleri: Birleşik Krallık, Avrupa’daki en yüksek elektrik fiyatlarından birine sahiptir. Enerji yoğun bir sektör olan otomotiv imalatı açısından bu durum, rekabet gücünü doğrudan sınırlamaktadır. İşgücü maliyetleri de Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine kıyasla yaklaşık iki kat daha yüksektir. Bu fark, üretimlerin düşük maliyetli ülkelere kaydırılmasını teşvik etmektedir.
Yatırım Eğilimlerindeki Zayıflama: Elektrikli araç dönüşümünün gerektirdiği yüksek sermaye yatırımları, Brexit ve küresel ekonomik dalgalanmalar nedeniyle ertelenmiş veya sınırlı ölçüde hayata geçirilmiştir. Birleşik Krallık, gigafactory yatırımlarında Avrupa’nın gerisinde kalmış, bu durum batarya tedarik kapasitesinde kısıtlar yaratmıştır.
Sektörün Geleceğine Dair Beklentiler
Birleşik Krallık otomotiv endüstrisinin geleceğine yönelik beklentiler, küresel piyasa dinamikleri ve teknolojik dönüşüm süreçleri çerçevesinde şekillenmektedir. Önümüzdeki dönemde en belirgin beklentilerden biri, elektrikli araç üretiminin artış göstermesidir. Sunderland’de devreye girmesi planlanan batarya üretim tesisi ile Somerset’teki gigafactory projesi, elektrikli araç üretim kapasitesini uzun vadede önemli ölçüde yükseltebilecek gelişmeler olarak öne çıkmaktadır. Bu yatırımların sektörde genel bir toparlanma yaratması, elektrikli araç modellerinin üretimde daha fazla paya sahip olmasına paralel olarak beklenmektedir.
Bir diğer beklenti, yüksek katma değerli ve lüks segmentin İngiltere otomotiv endüstrisinde ağırlığını korumasıdır. Rolls-Royce, Bentley, Aston Martin ve McLaren gibi markalar, küresel ölçekte lüks araç pazarında güçlü bir konuma sahiptir. Bu markaların ihracat pazarlarında yüksek talep görmeye devam etmesi, sektörün toplam değer üretiminde önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir.
Bölgesel istihdam açısından ise, mevcut üretim tesislerinin faaliyetlerini sürdürmesi ve yeni yatırımların devreye girmesiyle birlikte, otomotiv sektörünün bulunduğu bölgelerde ekonomik hareketliliğin korunması beklenmektedir. Yan sanayinin denizcilik, savunma ve enerji gibi farklı alanlara yönelerek çeşitlenmesi de, sektörün istihdam yaratma kapasitesini destekleyebilecek olası gelişmeler arasında yer almaktadır.
Türkiye Açısından Değerlendirme
Birleşik Krallık otomotiv sektöründe yaşanan mevcut daralma, esasen üretim kapasitesindeki teknik kısıtlamalardan ziyade talep tarafındaki zayıflamadan kaynaklanmaktadır. Yüksek faiz oranları, hanehalkı alım gücündeki düşüş ve tüketici güvenindeki zayıflama, araç talebini sınırlamaktadır. Bu durum, Birleşik Krallık’a yönelik otomotiv ihracatında da önemli bir baskı unsurudur. Talebin daralması, yalnızca nihai araç satışlarını değil, aynı zamanda burada üretim yapan küresel firmalara yönelik parça ve komponent tedarikini de azaltma potansiyeline sahiptir. Türkiye’nin bu pazara ihracatındaki olası düşüş, hem doğrudan satış kanallarını hem de küresel tedarik zincirindeki konumunu olumsuz etkileyecektir.
Bununla birlikte, sektörün uzun vadede şekillenmesinde elektrikli araçlara geçiş süreci belirleyici bir rol oynamaktadır. Birleşik Krallık, 2035 yılı itibarıyla içten yanmalı motorlu araç satışlarını durdurma hedefini korumakta; üretim tarafında ise elektrikli araç yatırımlarını artırmaya çalışmaktadır. Bu dönüşüm, tedarik zincirinin yapısını da köklü biçimde değiştirmektedir. Elektrikli araçlarda daha az sayıda mekanik parça kullanılması, geleneksel yan sanayi ürünlerine olan talebi azaltırken, batarya teknolojileri, güç elektroniği ve hafif alaşımlı gövde parçaları gibi yeni ürün gruplarına olan ihtiyacı artırmaktadır. Türk otomotiv sanayi açısından bu durum risk ve fırsatları bir arada barındırmaktadır. Geleneksel parça üretimindeki daralma, mevcut ihracat kalemlerinde kayba yol açabilecekken; elektrikli araç bileşenlerinde uzmanlaşma, yeni bir ihracat alanı yaratabilir.
Brexit sonrası oluşan ticaret koşulları da dikkate değerdir. Gümrük Birliği’nin sağladığı avantajlar Türkiye için hâlâ önemli bir rekabet unsuru olsa da artan gümrük prosedürleri, sertifikasyon gereklilikleri ve lojistik maliyetler ihracatçıların operasyonel planlamalarında esneklik gerektirmektedir. Bu bağlamda, talep daralması dönemlerinde pazardaki varlığın korunabilmesi, ürün gamının çeşitlendirilmesi ve elektrikli araç ekosistemine uygun ürünlerin öne çıkarılması ile mümkün olabilir.
Orta ve uzun vadede Türkiye’nin Birleşik Krallık otomotiv pazarındaki konumunu güçlendirmesi, iki temel unsurda atılacak adımlara bağlıdır: ilki, elektrikli araç teknolojileri ve yan sanayi bileşenlerinde uzmanlaşma; ikincisi ise pazarın talep dinamiklerine hızlı uyum sağlayacak esnek üretim ve teslimat modelleri geliştirme yeteneğidir. Talebin toparlanacağı dönemlerde hızlı sevkiyat ve rekabetçi fiyat avantajı sunabilen tedarikçiler, pazarda kalıcı yer edinebilecektir. Dolayısıyla, Türk otomotiv sektörü için Birleşik Krallık pazarı, kısa vadede talep daralmasının olumsuz etkilerini hissettirecek olsa da uzun vadede dönüşüm sürecine paralel olarak stratejik fırsatlar sunmaya devam edecektir.




Comments